Dinimizin gerekli gördüğü şekilde yaşamak ve davranmak için Allah (cc) Kuran-ı Kerim’i indirmiştir. Tüm ibadet ve amellerimiz Kuran - ı Kerim’e göre olmalıdır. Ancak bazen dinimizle ilgili herhangi bir sorunun cevabını Kuran’da bile bulamayız ya da yorumlayamayız. İşte bu noktada hadis ve sünnetlere başvururuz.
Ayet, hadis ve sünnetlerin farklı kesimlerce yorumlanmasıyla ortaya çıkan görüş ayrılıkları ise mezhepleri oluşturmuştur. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki mezhepler asla bir dinmiş gibi görülmemeli, gösterilmemelidir. Mezhep kurucuları ise din koruyucuları veya tebliğcisi değildir. Mezhepler için “İslam dininin anlaşılma, yorumlanma hatta bir çeşit düşünce ekolleridir.” ifadesi kullanılmıştır. Esas olarak din Allah’a net bir şekilde inanmayı ve tapmayı gerektirir. Ancak bu inanç ve ibadetin de bir sistemi, kuralları olmalıdır.
[renkbox baslik="Mevlid-i Şerif Nedir? Nasıl Okunur, Ne Zaman, Kim Tarafından Yazılmıştır?
" link="https://bilgihanem.com/mevlid-i-serif-nedir/" resim="https://bilgihanem.com/wp-content/uploads/2017/12/mevlid-nedir-nasil-okunur-ne-zaman-kim-tarafindan-yazilmistir.jpg" renk="kahve" yenisekme="evet"][/renkbox]
Az önce de belirttiğimiz gibi Kuran – ı Kerim’de dinimizle ilgili bilmemiz gereken her şey yazılmıştır. Ancak normal vasıflarda bir Müslüman burada yazan her ayeti anlayıp yorumlayamayabilir. Daha doğrusu din alimleri bu ifadeyi kullanmaktadırlar. Mezheplerin çıkış noktası olan burada ise müctehidlik sıfatına erişmiş kişiler bu görevi üstlenmişlerdir. İslam dininde hiçbir ayrılık olmadığını, hangi yoldan gidersek gidelim varış noktamızın sadece Allah olduğunu hatırlatarak, mezhepler konusunu açıklamaya çalışalım.
Mezhep Nedir?
Mezhebin kelime anlamı izlemek, gidilen yol, benimsenen görüş demektir. Dini anlamda ise müctehid bir İslam aliminin kapalı veya kesin olmayan ayet ve hadisleri İslam'a ters düşmeyecek şekilde yorumlaması ve çözüm getirmesi demektir. Başka bir ifadeyle, bir dinin farklı görüş ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biridir. Müctehid ise bir konu hakkında tüm delilleri inceleyerek hüküm çıkartan din adamlarına denir.
Mezhepler Kaça Ayrılır?
Birçok dinde mezhepler vardır. İslam dininde ise mezhepler Fıkhi ve İtikadi olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Genel olarak en çok duyduğumuz ve dört ana mezhep olarak bildiğimiz; hanefi, maliki, şafi ve hambeli mezhepleri fıkhi mezhep başlığı altında yer almaktadır.
Fıkhi Mezhepler
İslam dininde ibadet, evlilik, boşanma, ticaret , miras ve amel gibi konularda ortaya çıkan görüşlerin sistemleşmiş olduğu mezheplerdir. Buna göre sünnilerin dört büyük fıkhi mezhebi vardır.
Hanefi Mezhebi
İslam dininin sünni fıkıh mezheplerindendir. Kurucusu İmam-ı Azam diye de bilinen Ebu Hanife’dir. Hanefi mezhebi ilk olarak Irak’ta doğmuş, oradan batıya yayılmıştır. Abbasiler döneminde başlıca fıkıh mezhebi olmuştur. Abbasilerden sonra Hanefi mezhebinde bir gerileme olmuş ancak Osmanlı Devleti’nin kurulmasıyla birlikte yeniden canlanmaya başlamıştır.
Günümüzde Türkiye, Afganistan, Pakistan, Mısır, Suriye, Ürdün, Hindistan, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna Hersek ve Romanya Müslümanları genel olarak hanefidir. Hanefilik mezhebinde herhangi bir meselenin çözümü için önce Kuran ayetlerine bakılır. Ayette konuyla ilgili bir çözüm varsa o yola başvurulur. Eğer Kuran’da çözüm bulunamazsa bu kez sünnete başvurulur. Peygamber Efendimiz (SAV)'in davranışlarına sünnet denir.
Maliki Mezhebi
Kurucusu İmam Malik bin Enes Hazretleridir. İhtiyacı olan ilmin Medine’de olduğuna inanan İmam Malik hayatı boyunca bu kutsal Peygamber şehrinden ayrılmamıştır. Maliki mezhebi ilk olarak Hicaz halkı tarafından benimsenmiş, daha sonra hacca gidenler vasıtasıyla yayılmaya başlamıştır. Tamamen Hz. Muhammed (SAV)’in doğrultusunda ilerleyen ve bu yolda fetva veren İmam Malik, maliki mezhebinin oluşmasını sağlamıştır.
Şafiî Mezhebi
Kurucusu İmam-ı Şafiî Hazretleridir. Şafiî mezhebi ilk olarak Mısır’da doğmuş, daha sonra Irak, Suriye, Yemen ve Horasan’a yayılmıştır. Günümüzde Mısır, Suriye ve Irak’taki Müslümanların büyük kısmı şafiî mezhebindedir. İmam-ı Şafiî şer’i delillerden yola çıkarak hükümler vermiştir. Bu mezhebin getirdiği kurallara uyan kişilere ise şafiî denir.
Hanbeli Mezhebi
Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmet bin Hanbel Hazretleridir. Kuran ve hadislerin önde geldiği fıkhi mezheplerdendir. Eğer bir konuda Kuran ve sünnette kesin bir bilgi yoksa, buna en yakın olan yola başvurulur. Günümüzde Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan’da hanbeli mezhebine mensup Müslümanlar bulunmaktadır.
İtikadi Mezhepler
İtikad kelime anlamı olarak aksine ihtimal vermeyecek şekilde bir şeyi kabullenmek, gönülden bağlanmak demektir. İtikadi mezhepler ise iman ve inançla ilgili konuların sistemleştiği mezheplerdir.
Ehl-i Sünnet Mezhebi
Hz. Muhammed (SAV)'in yolundan giden ve o yoldan hiç sapmayanların mezhebidir. Kaynağı Kuran-ı Kerim ve sünnetlerdir. Ehl-i sünnet mezhebindekiler Kuran’da veya sünnette ne buyurulmuşsa ona inanır ve onu uygularlar. Ehl-i sünnet mezhebinin iki alt kolu vardır.
- Mâtüridiyye Mezhebi: Kurucusu Semerkand köylerinden Mâtürid’de doğmuş olan Ebu Mansur Muhammed’dir. Genellikle hanefiler mâtüridi mezhebindedirler.
- Eş’ariyye Mezhebi: Kurucusu Ebu’l Hasan Eş’âri Hazretleridir. Mâliki ve şafiîler genellikle eş’ariyye mezhebindedirler. Eş’ariyye ve mâtüridi mezhepleri arasında genel olarak büyük farklar yoktur. İkisi de peygamber efendimizin sünnetlerine uygundur.
Ehl-i Bid’a Mezhebi
Hz. Muhammed (SAV)’in getirdiği emirleri ve Kuran-ı Kerim’in hükümlerini kendilerine göre yorumlayıp uygulayan kimselerdir. Yani bid’ata giren, sünnet yolundan sapan kişilerdir. Bid’at dinin esaslarına ters düşen her türlü davranış, söz ve düşünce demektir. Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuşlardır;
“Sözlerin en hayırlısı Allah’ın Kitabı, yolların en hayırlısı da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. Ve her sonradan uydurulan şey (bid’at) de delalettir, sapıklıktır.” Ehl-i bid’a mezhebinin kendi arasında birçok kolu vardır.
- Cebriye: Kurucusu insanda cüzi irade olmadığından seçme şansının verilmediğini savunur.
- Mu’tezile: Aklın vahiyden daha üstün olduğunu savunanların mezhebidir.
- Mürcie: İstedikleri kadar günah işleseler bile “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” dedikleri an cennete gideceklerine inananların mezhebidir.
- Haricîlik: Yalnızca ve mutlak suretle Kuran-ı Kerim’den hüküm çıkarmaktır.
- Şîa: Kuran-ı Kerim’in bazı ayetlerinde eksik olduğunu iddia eden ve dört büyük halifeden Hz. Ali dışındakileri sevmeyenlerdir.
- Vehhâbîlik: İngilizlerin ümmeti bölüp, dağıtmak için ortaya çıkardığı bir harekettir.
Ehl-i Delalet Mezhebi
Allah’a, peygambere ve ahirete iman konusunda sapkınlığa düşmüş kişilerin mezhebidir. Delalet veya delal doğru yoldan sapma, sapkınlık demektir. Ehl-i Delalet ise Allah’a, peygambere ve ahirete iman konusunda sapkınlığa düşmüş kişilerin mezhebidir. Durzilik ve Bahailik bunlara örnektir. Bahailer kurucularının ilah olduğunu savunur, namazlarını onun öldüğü evin yönüne doğru kılarlar. Hz. Muhammed (SAV) dinde her yeni gelen bilginin bid'at, her bid'atın da delalet olduğunu söylemiştir.
Mezhepler Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Hz. Muhammed (SAV) hayattayken sahabeleri etrafında toplanır, merak ettikleri, akıllarına takılan her soruyu sorarlardı. Peygamber efendimiz de Kuran-ı Kerim’in nasıl yorumlanacağını ve ayetlerin iniş sebeplerini tek tek bildiği için en doğru şekilde yorumluyordu. Ancak peygamberimizin ölümünden sonra sahabelerinin bir kısmı Mekke ve Medine dışına çıkmışlardır. Gittikleri bu yerlerde halk dini konularla ilgili sorunları onlara soruyor, onları adeta bir müftü, muallim gibi görüyorlardı. Fakat her yerin kendine özgü örf ve adetleri olduğundan bazı meseleler de buna uygun olarak çözülüyordu.
[renkbox baslik="Tevhid Nedir? Tevhid Çeşitleri Nelerdir?
" link="https://bilgihanem.com/tevhid-nedir/" resim="https://bilgihanem.com/wp-content/uploads/2016/02/tevhid-hakkinda-bilgi.jpg" renk="siyah" yenisekme="hayir"][/renkbox]
Farklı yerlere dağılan sahabelerin bu uygulaması ile zamanla farklı görüşler içeren mezhepler doğmuştur. Bugüne kadar hemen her Müslümanın sorduğu ve merak ettiği sorulardan biri mezheplere gerek olup olmadığıdır. Kuran’a inanan herkes merak ettiği bir konuyu açıp okuyabildiğini ve çözümü bulabildiğini düşünür. Ancak sıradan birinin dini meseleleri Kuran ve sünnetlerden, doğrudan doğruya öğrenmesinin mümkün olmadığı savunulur. Bunu ancak müctehidlik sıfatına erişmiş, büyük İslam alimleri yapabilir denmektedir.
maliki mezhepi hanbelli mezhebi ile aynı
Kuranda namazin nasil kilinacagi cuma namazi vakti gibi tam bilgiler yer almiyor bu yuzden sunnete ve ayetlere bakman gerekiyor sunneti ve hadisi bi kenara atip kurandan cikarmaya calisirsan zor olur
selamün aleyküm.güzel bir konu ben de bir soru sorarak katılayım.peyganberimizden sonra islamı yaymak için değişik yörelerde yorum farklılıgı nedeniyle mezhepler dogmustur denildi.dogru olabilir lafım yok fakat hangi çağdayız artık.şu an tüm mezhepler birleşip tek gerçek kuran ve sünnet dir deyip tek bir yol izleyebilirmi.sonuçta şu an kuran ı en ince ayrıntıya kadar yorumlanabiliyor isen neden hala mazheplar var.sonuç olarak eskiyi bilemem belki haklılardı o dönemde mezhepler için fakat günümüzde ne mezhebi arkadaşlar.ayet ,hadis ve sünnetler dinimizi anlamaya ve doğru şekilde yaşamaya yeterli neden farklılıklar olsun.
Gaye ile fasitayi bir birine karistirmamak gerekiyor …mesebler vasita senin gayen misal izmire gitmek demi gayemiz bir ama vasitalarimiz ayri ola bilir izmire kimi aydin yolundan kime manisa yolundan kimi farkli yoldan girer hedef izmire girmek kardesim mesablarsa vasita seni kuran sunnet den ayri bir yolami goturuyor hayir gayeri kuran sunnetdir..
İslamiyet’teki mezheplerin farklı oluşunun hikmeti nedir?
Çeşitli kesimler tarafından gündeme getirilen konulardan biri de “mezhep” meselesidir. Mezhep meselesi bir taraftan İslam’da bir ayrılık unsuru gibi gösterilmeye çalışılırken, diğer taraftan bir takım demagojilerle saf zihinler bulandırılmak istenmektedir. Meselenin üzerine biraz eğildiğimiz zaman mezheplerin bir ihtiyaçtan doğduğu, hiç bir zaman ihtilaf unsuru olmadığı anlaşılacaktır.
İtikat ve amel diye iki kısımdan meydana gelen İslam dininde, mezhepler, ameli (pratikte yaşanan) kısımları konu edinir. Birden fazla mezhebin meydana gelmesi, nazari prensiplerin mezhep imamlarınca farklı anlaşılmasından ileri gelmiştir.(1)
Mezheplerin Doğuşu:
Peygamber (asm.) Efendimize kadar itikadi noktalarda aynı olan şeriatlar teferruat kısımlarında değişerek gelmiş, hatta bir asırda ayrı ayrı kavimlere ayrı şeriatlar gönderilmiştir. Ancak Peygamber (asm.) Efendimizle birlikte daha başka şeriatlara ihtiyaç kalmamış ve onun dini bütün asırlara kafi gelmiştir. Fakat teferruat meselelerde bir takım mezheplere ihtiyaç kalmıştır. Hak mezheplerin imamları bu vazifeyi hakkıyla yerine getirmişler ve insanoğlunun bütün ihtiyaçlarına cevap vermişlerdir. Peygamber (asm.) Efendimiz bir mucize olarak bu imamların geleceklerini ve büyük bir vazife yapacaklarını daha bunlar gelmeden haber vermiş ve bu mümtaz şahsiyetler de yapmış oldukları hizmetlerle Resulullah (asm.) Efendimizi fiilen tasdik etmişlerdir…
İslam mezhepleri -bir iki cüz’i mesele hariç- hiç bir zaman iç harp ve karışıklıklara yol açmamış ve bu mezheplerin imamları da birbirine daima saygılı olmuşlar, birbirlerini ret ve inkar etmemişlerdir. Ayrıca bir mezhep tesis etmek niyetiyle ortaya iddialı bir şekilde çıkmamışlar, daha sonra bir araya toplanarak bir mezhep haline getirilen içtihatlarını zaman ve ihtiyaç anında ortaya koymuşlardır.
Mesela: İmam-ı Azam (H. 80-150) bir hadise ile ilgili olarak fetva verdikleri zaman,
“Bu Numan bin Sabit’in (İmam-ı Azam) reyidir. Çıkarabildiğimiz reylerin en güzeli budur. Kim bundan daha güzelini ileri sürerse, doğruya daha yakın olan odur.” derdi.
İmam Malik (Maliki mezhebi kurucusu. H.93-179),
“Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen de isabet ederim. Bu sebeple benim rey ve içtihadımı inceleyiniz. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul ediniz, bulmazsanız reddediniz.” demiştir.(2)
Hanbeli mezhebi kurucusu İmam-ı Hanbeli (H. 164-241) ve İmam-ı Şafii Hazretleri (H. 150 – 204) de hiçbir zaman iddialı konuşmamışlar ve meslektaşlarını rencide edici sözler söylememişlerdir. Daha sonra bu büyük insanların rey ve içtihatları talebeleri ve alimler tarafından bir araya getirilerek Müslümanların gönül huzuru içerisinde ibadet yapmaları temin edilmiştir.
Hak birden fazla olur mu?
Bir zamanlar gazete sütunlarından Müslümanlara meydan okurcasına sorulan ve halen köşe bucak tekrarlanan bir soru vardır: “Hak bir olur; nasıl böyle dört mezhebin ayrı ayrı, bazen birbirine zıt hükümleri hak olabilir?”
Bu soruya Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri özetle şu cevabı verir:
“Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre beş hüküm alır. Önemli miktarda su kaybeden bir hastaya su içmesi vaciptir, şarttır. Yeni ameliyattan çıkmış bir hastaya zehir gibi zararlıdır. Tıbben ona haramdır. Diğer bir hastaya kısmen zararlıdır; su içmek ona tıbben mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir, tıbben ona sünnettir. Diğer birisine de ne zarardır ne de menfaattır. Tıbben ona mübahtır afiyetle içsin…”
“İşte burada hak taaddüt etti, birden fazla oldu. Beşi de haktır. ‘Su yalnız ilaçtır, yalnız vaciptir, başka hükmü yoktur.’ denilebilir mi?”
İşte bunun gibi İlahi hükümler mezheplere uyanlara göre değişir. Hem hak olarak değişir ve her biri de hak olur, maslahat olur.
Birbirinden farklı gibi görünen mezheplerdeki teferruat meselelerinin hangisini ele alsak, imamların dayandıkları noktaların hak ve hakikat olduğunu görebiliriz. Bu hususta İmam Şarani Hazretleri “Mizan” isimli bir eser yazmış, mezhep imamları arasında bir mukayese yaparak hangi hükmü nasıl anladıklarını ortaya koymuştur.
Bir misal:
Mezhep imamları İslami meselelerde değil, uygulanış tarzında kendilerine göre haklı sebeplerle ihtilaf etmişlerdir. Mesela abdest alırken başa meshetmekte bütün imamlar ittifak etmişlerdir. Ancak meshin tarzında ve miktarında ihtilaf etmişlerdir.
Abdesti bizlere farz kılan Rabbimizin, “Başınıza meshediniz.” emri “bi ruusikum” ibaresiyle gelmiştir. Dillerin en zengini olan Arapça’da çeşitli kelimelerin başına gelen “b” harfi, bazen “güzelleştirmek”, bazan “bazı” manasını vermek, bazen de “bitiştirmek” manasını vermek için gelir. Abdest ayetinin “ruusiküm” kelimesinin başına gelen “b” harfini mezhep imamlarının her biri ayrı manada anlamışlar ve bundan farklı bir uygulama ortaya çıkmıştır.
Bunun içindir ki İmam-ı Malik Hazretleri: “Başa meshederken, başın tamamı meshedilmelidir. Zira buradaki ‘b’ harfi kelimeyi güzelleştirmek için gelmiştir. Kendi başına bir manası yoktur.” der.
İmam-ı Ebu Hanife Hazretleri ise: “Bu ‘b’ bazı manasına gelen ‘b’dir. Başın bir kısmı meshedilse kafi gelir.” der.
İmam-ı Şafii Hazretleri ise: “Bu ‘b’ bitişmek manasına gelen ‘b’ dir. Sadece elin başa bitişmesi, birkaç kıla değmesi kifayet eder, mesh tamam olur.” der.
Hâl böyle olunca mezhep imamlarının her birinin hak yolda oldukları, teferruattaki ayrılık gibi görünen hükümlerin bir ihtilaf konusu olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar ve kötü maksatlı olanların iddialarını havada bırakır…
Aynen kardeşim elhamdullillah hepimiz muslumaniz nede olsa HZ.MUHAMMED (sav) in damadidir HZ.ALİ bu kadar farklı bakmaları çok garip niçin böyle düşünürler yani anlam veremedim yazık…
ilk paragrafınızdaki düşüncelerinize üzülüp kalanları hızlı okumuş olmamın etkisiyle son hadisi yazarak anlatmak istediğinizi yanlış anlamışım ,insanlık hali dalgınlığıma gelmiş kusura bakmayınız yorumum için(yazdıklarım sizin yorumunuzun son bölümünü açıklayıcı nitelikte oldu ,umuyorum hadisi söylediğiniz gibi yanlış değerlendiren birileri varsa yaptığım yorum onlara faydalı olur)
yazınızda en çok dikkatimi çeken şey “Kızım Fatıma babanın peygamberliğine güvenme! Öyle bir mahkeme varki ben bile sana torpil yapamam” hadisi oldu.Bu hadisi tek başına yorumlamanız yanılgıya düşmenize sebep olmuş. Tıpkı ayetlerin hadislerle açıklanması gibi hadisleride günümüz düşüncesiyle yanlış yorumlamamamız için ilmihal kitapları vardır.Bir hadisi yorumlarken o hadisin hangi olay üzerine söylendiği tespit edilip buna göre yorumlanmalıdır burada devreye ilmihaller giriyor,güvenilir bir ilmihal okumanızı ve din hakkında yorumlarınızı buna göre yapmanızı temenni ederim. Bu hadiste anlatılmak istenen şey: hesap gününde peygamberimizin(s.a.v.) kızı Fatma(r.a.) bile olsa herkesin eşit yargılanacağı ve kimseye torpil yapılmayacağıdır-şayet böyle olmasaydı peygamberler de diğer herkes gibi sorguya çekilmezdi-. Kaba tabiriyle her koyun kendi bacağından asılır.
Kur’an’ı tek başına okuyup verilmek istenen mesajı çarpıtmadan anlayabilmek(çoğu ayet için)mümkün değildir. Zira mümkün olsaydı peygamberimizin(s.a.v.) Kur’an’ı açıklamasına gerek duyulmazdı.Neyin nasıl yapılacağını,dinimizin nasıl doğru yaşanacağını da hadislerden anlıyoruz. Sünnetsiz ümmet olmaz. Lakin bazı dini kötülemek amacıyla uydurulmuş hadisler vardır ki bunları da hadislerin Kur’an’a uygunluğu ile anlamaya çalışmamız gerekir,mümkün değilse akıl yoluyla bize mantıklı gelene inanmalıyız. Zaten İslam insanın aklını kullanmasını isteyen bir dindir.Fakat yapılan hadisler o dönemin şartlarına yönelik olduğu için günümüz çağında yetersiz kalabilenler vardır. Mezhepler peygamberimizin(s.a.v.) ölümünden sonra halen akla gelen soruları İslama uygun olarak cevaplandırıp mümkün olabildiğince insanları dinden uzaklaştırmamayı amaçlar. Kaldı ki hiçbir mezhebin kurucusunun amacı aslında mezhep kurmak değildir,kurucuların gayesi kafalara takılan sorulara; Kur’an ve sünnet ışığında kendilerine mantıklı gelen cevapları verebilmektir.(Mezhep kurucuları sıradan insanlar değillerdir.Din konusunda son derece donanımlı ve zeki kimselerdir-zaten öyle olmasaydılar insanlar onlara güvenip inanmazdı-) Herkes mezhebini seçmekte özgürdür(nitekim tüm mezhepler haktır) istenirse hiçbir mezhebe dahil olunmayadabilinir bu yine Müslümanlıktır(kişinin akıl ve mantığına hiçbir mezhep yakın gelmemiş de olabilir) Hiçbir mezhep kurucusu kendisi öldükten sonra, mezheplerin İslamda bu kadar fikir ve görüş ayrılığına sebep olacağını bilse,mezhepleri kuracaklarını,fikirlerini anlatacaklarını bile hiç zanetmiyorum.
Kuranda namazin nasil kilinacagi cuma namazi vakti gibi tam bilgiler yer almiyor bu yuzden sunnete ve ayetlere bakman gerekiyor sunneti ve hadisi bi kenara atip kurandan cikarmaya calisirsan zor olur